TMMOB Makine Mühendisleri Odası, “Türkiye’nin Enerji Görünümü 2020” başlıklı bir rapor yayımladı. https://www.mmo.org.tr/ web sitesi üzerinden erişime açık olan raporla ilgili şu açıklamaya yer verildi:
“Enerjiden yararlanmak modern çağın gereği ve vazgeçilmez bir insan hakkıdır. Bize göre, esasen tümü toplumun ortak malı olan enerji kaynaklarının araştırılması, bulunması, değerlendirilmesinden başlayarak; üretim, iletim, dağıtım ve satışına kadar sürecin tüm aşamalarında, çevreye, iklime ve doğaya olumsuz etkileri asgari düzeyde tutulmalı ve toplum yararı gözetilmelidir. Bu ölçüt, enerji ile ilgili tüm faaliyetlerde geçerli olmalıdır. Enerjinin tüm tüketicilere yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve güvenilir bir şekilde sunulması, temel enerji politikası olmak zorundadır. Bu anlayış ve yaklaşım, enerji ihtiyacının karşılanmasının, bir kamu hizmeti olarak yürütülmesi gereğini ortaya çıkarmaktadır.
Ancak uygulanan neoliberal politikalar sonucunda enerji kullanımının vazgeçilmez bir insan hakkı olduğu gerçeği yok sayılmış; kamu hizmeti olan enerji ve elektrik temini piyasa faaliyeti haline dönüştürülmeye başlanılmıştır. Sermaye birikim rejiminin sınırsız büyüme eğilimi ile birlikte, enerji sektörü kamusal bir alan olmaktan çıkarılarak, özel tekellerin kâr egemenliğine teslim edilmiş ve ortaya fosil kaynaklara dayalı, yüksek karbon emisyonlu bir ekonomik yapı çıkmıştır. Bu yapıda; tekellerin fosil yakıt temelli politikaları nedeniyle küresel ısınmaya yol açan sera gazı salımları dünyayı tehdit eder bir konuma gelmiştir. Bu politikaların bir diğer sonucu da enerji yoksulluğu ve yoksunluğunun dayanılmaz bir boyuta ulaşmış olmasıdır. Bu yapı ve mevcut durum artık sürdürülemez bir noktadadır.
Hava ve çevre kirliliğinin insan ve toplum yaşamına olumsuz etkilerini gidermek, iklim krizinin insan yaşamını tehdit eden, kuraklıklar, denizlerin ısınması, yeraltı sularının azalması, orman yangınları, beklenmedik zamanlarda yüksek yağışlar olması ve düzensiz hale gelmesi, su baskınları vb. yıkıcı zararları azaltmak, hızla yükselme eğilimindeki sıcaklık artışını 1,5-2 °C ile sınırlamak için, enerji üretim ve tüketiminde fosil yakıtların payını mutlaka radikal bir şekilde düşürmek zorunludur.
Dünya Meteoroloji Örgütü (World Meteorological Organization-WMO) 2019’da sıcaklığın sanayi öncesi döneme göre 1,1 +/- 0,1 ºC arttığını, 2019’un (2016’ın ardından) en sıcak ikinci yıl olduğunu, son beş yılın en sıcak yıllar olduğunu, 1980’den bugüne her on yıllık dönemin, bir önceki on yıldan daha sıcak olduğunu açıklamıştır (WMO Statement on the State of the Global Climate in 2019).
Bu veriler, neden başka bir enerji politika ve programının gerektiğini ve demokratik bir enerji programı ve uygulaması için çaba harcanması gerektiğinin açık kanıtlarıdır.
Günümüz dünyasında bir yandan kaynaklar fütursuzca (toplumsal yaşam gereklerinin çok üzerinde) tüketilirken diğer yandan, hâlâ 3 milyar insanın evlerinde ellerini yıkayacakları bir lavabo, 2,7 milyar insanın yemek pişirmek için düzenli bir mutfakları bulunmamakta, 1 milyar kadar insan elektrikten yararlanamamakta, yüz milyonlarca insan yemek pişirmek için çer-çöp, bitkisel ve hayvansal atıkların yakıldığı ilkel ocakları kullanmaktadır. Bunun yanı sıra gelişmiş ülkelerde yaşayanlar dâhil; milyarlarca insan alım güçlerinin yetersizliği nedeniyle mevcut imkânlara ulaşmakta zorluk çekmektedir.
Ülkemizde 1980’lerden başlayarak enerji ihtiyacını karşılamak üzere genelde ithal enerji kaynakları kullanılmış, fosil kaynaklı ve ithalata dayalı yüksek maliyetli yatırımlar yapılmış, enerjideki dışa bağımlılık ciddi boyutlara ulaşmıştır. Enerji arzında 1990’da yüzde 51,6, bugünkü siyasi iktidarın göreve geldiği 2002’de yüzde 67,2 olan dışa bağımlılık, 2018’de yüzde 72,4’e yükselmiştir. Türkiye’nin hızla artan enerji ithalatının faturası 2018’de 43 milyar dolar, 2019’da 41,6 milyar dolar olmuştur.
Kamu elektrik üretim tesislerinin çok büyük bölümü özelleştirilmiştir. Elektrik üretiminde kamu payı 2018’de % 15, 2019’da % 19,5 olmuştur. Elektrik dağıtımı ve satışı tamamen özel şirketler tarafından yapılmaktadır. Plansız uygulamalar sonucu ülkede elektrik üretiminde arz fazlası oluşmuş, bunun sonucunda bazı santrallar üretimi durdurmuş veya kapanmış, bir bölümü yurtdışına satılmıştır. Birkaç büyük özel sermaye grubu, elektrik üretiminin yanı sıra dağıtımını da kontrol etmektedir.
Petrolün rafinaj işlemleri iki özel şirket tarafından, ithalat, dağıtım, pazarlama ve satış işlerinin tamamı az sayıda özel şirket tarafından denetlenmektedir.
Toplum yararını dikkate almayan, kamusal planlamayı, denetimi, üretimi reddeden ve işlevsizleştiren, kamu kaynaklarını özel şirketlere aktarmaya ve belirli sermaye gruplarının çıkarlarını azamileştirmeye yönelen enerji politika, karar ve uygulamaları ile sadece elektrik enerjisi alanında 2018’de yaklaşık 32 milyar TL, 2019’da 40 milyar TL özel şirketlere transfer edilmiştir.
Enerji yoksulluğu sorunu ülkemizde de giderek ağırlaşmaktadır. Toplam istihdamın yüzde 34,64’ünün sosyal güvenlik dışında sigortasız çalıştığı, tüm çalışanların yüzde % 60’ından fazlasının ücretlerinin asgari ücret düzeyinde olduğu günümüz Türkiye’sinde, art arda gelen zamlarla aileler her ay tutarı daha fazla artan faturalarını ödemekte zorlanmakta ve ödeyemedikleri için elektriği gazı ve suyu kesilen konut sayısı milyonlarla ölçülmektedir.
2020 Mart ayından itibaren bütün dünyayı etkilediği gibi ülkemizi de sarsan Corona Virüsü salgını nedeniyle kapanan/kapatılan çok sayıda işyerinin sahip ve çalışanlarının yanı sıra işten çıkarılan milyonlarca çalışan ve küçük esnaf da bu faturalarını ödeyemeyecekler, elektrik ve gazın kesilmesi ile enerji yoksullarına katılacaktır.
Rapor, enerji sektörünün tüm unsurları ile dünyada ve ülkemizde yaşanan gelişmeleri irdelemekte ve virüs krizi ile daha da ağırlaşan sosyoekonomik krizle ilgili şu saptamalarda bulunmaktadır.
“Milyonlarca kişinin işsiz kalması, yüz binlerce işyerinin kapanması vb. nedenlerle ekonominin tüm alanlarında iç ve dış talepte çok ciddi bir gerilemenin sonucu üretimin daralması söz konusudur. Üretimdeki düşüşten ötürü sanayinin, satışların azalmasıyla ticari kesimin, gelirlerinin azalması nedeniyle yurttaşların, toplam ekonomik faaliyetin daralması nedeniyle ulaşım ve lojistik faaliyetlerinin ve sonuçta ülkenin enerji gereksinimi gerileyecektir. Bu gelişmeler sonucu milyonlarca abone faturalarını ödeyemeyebilecek, talepteki azalmadan ötürü gelirleri sınırlanacak olan gaz ve elektrik dağıtım ve üretim şirketleri çok zora düşecek ve hizmetlerini aksatabilecektir.
Bu tabloyu toplumcu bir bakış açısı ve kamu mülkiyeti, kamusal hizmet ve toplumsal yarar esaslarını temel alan bir planlama ve toplumsal kalkınma perspektifi ile değiştirmek mümkündür. Enerji dâhil bütün alanlarda böyle bir anlayışı dile getirmek, çaba harcamak, emekçi halktan yana tüm kişi ve kuruluşlar için görevden öte bir zorunluluktur. Toplumsal yaşamın her alanından yükseltilecek bu ve benzeri yaklaşım, eleştiri ve önerilerin toplumsal, ekonomik, siyasal bilinç atmosferi oluşturmasıyla, ‘“başka çözüm yok’” diye dayatılan mevcut olumsuz durumun aşılması ve yeni yönelimlerin tarihsel olarak kendini dayatması mümkündür.”
“Yaşanmakta olan olumsuzluklardan ve giderek ağırlaşan sorunlardan kurtulabilmek için; enerji sektörünü özel tekellerin kâr egemenliğinden çıkarıp kamusal bir düzleme aktarma, toplum çıkarlarını gözeten, kamusal planlama esaslı, yenilenebilir kaynaklara dayalı, düşük karbon salımlı bir ekonomiye yönelme ve enerjiyi azami ölçüde verimli kullanarak enerjide demokratik bir denetimi/programı gerçekleştirme ihtiyacı vardır.”
Bu raporun “Bazı Saptamalar ve Aykırı Öneriler” başlıklı Sonuç bölümünde önerilen Demokratik Enerji Programı;
– Kamu mülkiyeti, kamusal hizmet ve toplumsal yarar esaslarını temel alan bir planlama ve toplumsal kalkınma perspektifi,
– Yeni bir kamu sektörü yapısı ve kamusal üretim,
– Yeni bir enerji stratejisinin köşe taşları,
– Nelere son verilmeli? Neler yapılmalı?
konularında önermeleri ile
– Enerji sektöründe yeni bir yapılanma, yeni kurumlar-kamulaştırmalar ve yeni kamu iktisadi kurumları,
– Yerel yönetimlerin görev ve sorumlulukları,
– Enerji ekipmanlarının yerli üretimi
başlıkları üzerinden yenilenebilir kaynaklara dayalı, toplum yararını gözeten, kamusal planlamayı esas alan, ekonomik ve teknik anlamda verimliliğe öncelik veren, kamusal hizmet olarak temin edilecek enerjiyi azami oranda tutumlu ve etkin kullanmayı öngören, işleyişi katılımcı, içeriği demokratik bir enerji programı geliştirme tartışmalarına katkı koymayı amaçlamaktadır. Çalışmanın gerekçesi, bulunduğumuz her alanda hatalı politika ve uygulamaları eleştirmekle yetinmeyip; olması gerekeni, toplum çıkarlarını gözeten doğru politika ve uygulamaları tanımlama, anlatma ve duyurma sorumluluğudur.
Enerjiye ilgi duyan, bilgiye ihtiyacı olan herkesin Odamızın web sitesinden indirerek de başvurabileceği bu raporun, sektör çalışanları ile üniversite ve tüm yükseköğrenim kurumlarındaki öğretim üyeleri ve öğrenciler için ciddi bir başvuru kaynağı olmasını bekliyoruz.”