ENERCON oluşturduğu ekosistem için ‘sürdürülebilirlik’ istiyor

Editör
ENERCON Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika (CAMEA) Bölge Başkanı ve ENERCON Türkiye Genel Müdürü Arif Günyar ve ENERCON CAMEA Bölge Satış ve Satış Sonrası Direktörü Tayfun Bayraktar,

Dünya çapında 33 bine ulaşan kurulu rüzgar türbiniyle 63 GW’ın üzerinde kümülatif bir kurulu güce sahip olan rüzgar türbini teknolojisi üretiminin öncülerinden ENERCON, kuruluşunun 40. yılını kutluyor. Küresel rüzgar enerjisinin ilk anlarından itibaren içerisinde olan firma, bu başarısını Türkiye’de de sürdürerek ülkedeki 26 yıllık geçmişiyle sektördeki birçok ilke imza atıyor. Türkiye’nin rüzgar enerjisindeki ilk türbin markası olan ve şu an 1.150’ye yakın türbiniyle 2.8 GW kurulu güce sahip olan ENERCON, inşa halinde olan ve sözleşmeleri tamamlanan projelerle kısa sürede 5 GW’a ulaşmayı planlıyor. 26 yıl içerisinde pek çok yatırım gerçekleştiren ve üretim konusunda Türkiye’nin ilk defa yerli üretilmiş aksamlarının kullanıldığı projelere imza atan ENERCON, Türkiye’de doğrudan ve dolaylı olarak 10.000 kişilik bir istihdam sağlıyor. Almanya’dan sonra en önemli pazar olarak Türkiye’yi gören firma, oluşturduğu bu ekosistem için geleceği daha net görmek istiyor.

ENERCON Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika (CAMEA) Bölge Başkanı ve ENERCON Türkiye Genel Müdürü Arif Günyar ve ENERCON CAMEA Bölge Satış ve Satış Sonrası Direktörü Tayfun Bayraktar, firmanın globaldeki 40 yıllık serüvenini ve Türkiye’deki 26 yıllık hikayesini Rüzgar Enerjisi Dergisi’yle paylaşıyor.

  Bu röportajı e-dergiden okumak veya paylaşmak için tıklayın!

Küresel ölçekte 40 yılı geride bırakan, Türkiye’deki varlığı ise 26 yıla yaklaşan ENERCON’un hikayesinden söz edebilir misiniz?

Arif Günyar:

1984 yılında kurulan ENERCON, bu yıl 40. yaşını kutluyor. Sektörün en köklü şirketlerden biri konumunda yer alan ENERCON, 40 yıllık serüveninde halihazırda 50’den fazla ülkede 63 GW’a yaklaşan kurulu gücüyle dünya genelinde en önemli türbin üreticilerinden biridir. 40 yıl önce 50 kW anma gücüne sahip olan türbinler ile başlayan serüven bugün 7000 kW anma gücünün üstünde lanse ettiği yeni nesil türbinler ile önemli bir enerji kaynağı olduğunu gösteriyor.

Küresel ölçekte inişlerin ve çıkışların bol yaşandığı enerji sektöründe her fırsatta rüzgar enerjisi kaynaklarının kullanımının iklim, istihdam, düşük elektrik maliyetleri, enerji arz güvenliği ve bağımsızlığı için önemini dile getirmeye çalışıyoruz. Pandemi, karbon nötr hedefleri ve son yıllarda yaşanan enerji odaklı ekonomik ve siyasi krizler ile birlikte yenilenebilir enerji kaynakları kullanımının daha fazla ve daha etkin olması için depolama, hidrojen gibi yeni teknolojilerin de entegre edilerek yeni bir döneme geçildiğini söyleyebiliriz. ENERCON olarak yüksek türbin teknolojisi, yüksek proje ve bakım hizmet kalitesi ile devam etmenin yanı sıra, yeni teknik ve dijital çözümler ve yeni hibrit teknolojilerine uyumlu çözümler de mevcut odak noktalarımız arasında yer almaktadır.

Bu hikayenin içerisinde Türkiye’nin rolü ise çok büyük; çünkü Türkiye, ENERCON’un uluslararası pazarlarda ilk faaliyete geçtiği ülkelerden birisidir ve Türkiye’nin de rüzgar enerjisindeki ilk markasıdır. Amacımız bu mirası daha da geliştirmek ve büyütmek. ENERCON Türkiye olarak bugün, 1.150’ye yakın türbini devreye aldık ve 2.8 GW kurulu güce ulaştık.

Halihazırda devam eden ve planlanan projeler ile 2025 yılı sonunda 4 GW’ın üstünde kurulu güce ulaşmayı planlıyoruz.

ENERCON Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika (CAMEA) Bölge Başkanı ve ENERCON Türkiye Genel Müdürü Arif Günyar
ENERCON Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika (CAMEA) Bölge Başkanı ve ENERCON Türkiye Genel Müdürü Arif Günyar

750 MW’lık sevkiyat anlaşmasının ardından, geçtiğimiz aylarda YEKA-2 projelerini tamamlayacak 250 MW’lık sevkiyat anlaşmasını da imzaladınız. Toplam 1.000 MW’lık tarihi projede, son durum nedir?

Arif Günyar:

Çanakkale, Balıkesir, Aydın ve Muğla illerini kapsayan YEKA-2’de, 250 MW’lık Muğla etabı için de türbin sevkiyat anlaşmalarını tamamlayarak, ENERCON ve Enerjisa Üretim olarak tamamen proje planlama ve uygulamasına odaklandık. YEKA zor bir konsept. Ancak bizimle birlikte bu konsepte inanan, yatırım yapan ve çok iyi bir iş ortağı olan Enerjisa Üretim ile bu projeleri en yakın zamanda hayata geçirmek için bütün gücümüzle çalışıyoruz.

YEKA-2 projelerinin yan sıra YEKA-3 yarışmalarında 260 MW kazanan Kalyon Grubu ve 40 MW kazanan Akçadağ Grubu ile 2023’te anlaşma sağlamıştık. Halihazırda inşası devam eden bu projelerin büyük kısmı 2024 yılında devreye alınmış olacak.

Bu vesile ile projelerde emeği geçen bütün çalışanlarımıza ve iş ortaklarımıza tekrar teşekkür etmek isterim.

Sektörün gündeminde depolamalı RES’ler yer alıyor. ENERCON Türkiye’nin bu kapsamda üstlendiği bir proje ya da çalışması var mı?

Tayfun Bayraktar:

Bu işin ticari ve teknik boyutunda detaylar henüz açık olmadığı için, proje kazanan şirketlerin yatırım kararı verebilmesi kolay olmayacaktır. Yatırımcıların fizibilite hesabını tam olarak yapabilmesi gerekiyor. Teknik ve ticari detaylar net değilken, burada beklenti ve oluşabilecek konular üzerine düşünüyoruz, her şey çıkacak olan regülasyonla netleşecek.

ENERCON, depolama ya da hibrit projelerle ilgili çalışmalara dünyada ilk başlamış şirketlerden birisidir. Zira Almanya’da depolamayla ilgili çözümler ve prototip çalışmalar yapıldı. Şu anda halihazırda depolama sistemlerine entegre olan operasyonda ya da işletmede olan bazı projelerimiz var. ENERCON olarak özellikle elektrik hattı olmayan adalarda; doğal gaz veya farklı bir kaynakla rüzgarın birleştiği, kontrol edildiği ve üretildiği sistemlerimiz var.

Bu konuda çok ciddi bir know-how’ımızın olduğunu söyleyebilirim. Bu sebeple depolamalı RES’lerde çok hızlı hareket ederek, zaten bu alana yönelik var olan ürünlerimizi, belirlenen teknik detaylarla birlikte geliştireceğiz.

Depolamalı RES’lerde 19 GW civarında bir önlisans var. Yatırımcılar ölçüm direklerini dikiyor, izin süreçlerini yavaştan başlatıyorlar. Bu noktada ENERCON olarak, yatırımcıyla beraber projenin sıfır noktasından evrilmesinde yardımcı oluyoruz. 7 MW’lık E-175 türbinimiz, yatırımcıların özellikle düşündüğü türbin modelimiz oluyor. Diğer taraftan da burada komple bir sistem var; bu sistemin birbiriyle haberleşmesi gerekiyor. Ar-Ge ile çalışıyoruz; fakat Ar-Ge teknik detaylar belli olmadığı için tam olarak yapılması gerekenler üzerinde değil de, olasılıklar üzerinde çalışmalar yapıyor. Bunların netleşmesi gerekiyor, o zaman daha gerçekçi software ürünler ortaya koyabiliriz.

Bu alanın 2025 itibarıyla biraz daha hızlanacağını düşünüyorum; zaten bu yıl sonuna kadar da regülasyonun net bir şekilde çıkması bekleniyor.

Bunun yanı sıra, YEKA’larda zorunluluk olarak konulan yerlilik, depolamalı RES’lerde destek olarak karşımıza çıkıyor. Depolamalı RES’lerde 19 GW’a yakın bir projeden bahsediyoruz ama burada yerli katkı sistemindeki destek yeterli durumda değil. Bu da yatırımcı ne kadar çok yurt dışı komponente yönelirse, o kadar ucuz finansman ve krediden yararlanacağı anlamına geliyor. Sonuç olarak yatırımcıdan bize yerli türbin istiyorum talebi gelmediği sürece, bizim bunu Türkiye’de yerleştirmemiz zor görünüyor. Buradaki çıkmaza bir çözüm üretilmesi gerekiyor.

ENERCON CAMEA Bölge Satış ve Satış Sonrası Direktörü Tayfun Bayraktar
ENERCON CAMEA Bölge Satış ve Satış Sonrası Direktörü Tayfun Bayraktar

Daha önce Enerjisa Üretim’in Bandırma sahasında test edilecek 175 metre rotor çaplı türbin olarak duyduğumuz E-175 EP5’ten bahsedebilir misiniz?  

Tayfun Bayraktar:

E-175, EP5 platformumuzun 175 metre kanat çaplı versiyonu. İlk önce bunun 6.X serisi devreye alınacak. Şu an itibarıyla 6.X’in prototipi mekanik olarak kuruldu ama devreye alınması Eylül ayını bulacak. Önümüzdeki yıl ise, 6.X serisini Türkiye’de ilk defa Enerjisa’nın Bandırma Üssü’nde prototip olarak kuracağız. ENERCON Türkiye olarak, bizim de ilk defa bir ürünü burada sıfırdan kurup test etme şansımız olacak ve bu bizleri heyecanlandırıyor. Önce 6.X serisi, akabinde 1 sene sonra da 7 MW’lık versiyonu gelecek. Yine direct-drive olan 7 MW’lık seride farklı bir generatör olacak, genel kullanım şeklimizin dışında türbinin hareketli kısmı rotor dışarıda, stator ise iç kısımda olacak.

E-175, EP5 platformumuzun 175 metre kanat çaplı versiyonu
E-175, EP5 platformumuzun 175 metre kanat çaplı versiyonu

YEKA, hibrit ve lisanssız projeler gibi tüm çalışmalar ele alındığında 2023 yılını ve 2024’ün ilk yarısını nasıl geçirdiniz?

Tayfun Bayraktar:

Son 2-3 yılımızda olduğu gibi 2023’te de ağırlıklı olarak YEKA ve kapasite artışı projelerine yoğunlaştık. Bunlara ek olarak, öz tüketim, kapasite artışı ve lisanslı projelerimiz vardı. Bu alanda halihazırda kurulumu devam eden birçok projemiz bulunuyor. 2024’te YEKA-2’deki 250 MW’lık etabı yeni bir anlaşma gibi düşünebiliriz. Bunun dışında yine kapasite artışı ve lisanssız projelerimiz yer alıyor. 2024’ün bu şekilde devam edeceğini düşünüyoruz; çünkü piyasada 3-4 GW kadar kapasite artışı projesi var. Bunun haricinde öz tüketim projeleri de olacaktır. Depolamalı RES’lerde bu yıl için bir hareketlilik beklemiyoruz.

ENERCON Türkiye olarak, 2025, 2026 ve 2027’de neler yapacağımıza odaklanıyoruz. Depolamalıların yönetmelikleri tamamlanıp, yatırımcıların “türbin istiyorum” noktasına 2025 itibarıyla geleceğini düşünüyorum. Bunun yanı sıra, yeni YEKA’ların açıklanarak YEKA-4 ve YEKA-5’in geleceğini düşünüyorum.

CEO Udo Bauer yaptığı bir açıklamada, ‘Türkiye’nin rüzgar enerjisinde Almanya’dan sonra en önemli pazar olduğunu’ söyledi. Alman türbin devi ENERCON’un, Türkiye’deki hedef ve beklentilerinden bahsedebilir misiniz?

Arif Günyar:

ENERCON’un şu an Almanya’dan sonra sözleşmesi imzalanan ve kurulması beklenen en büyük iş hacmi Türkiye’de. Son yıllarda YEKA-2 ve YEKA-3 sözleşmeleriyle ciddi bir hacim yakaladık ve bunun için de ciddi bir altyapı kurduk. ENERCON olarak, Türkiye’yi sadece satış pazarı olarak görmeyerek; üretim faaliyetleri yanı sıra mühendislik faaliyetleri yürütmeye başladık. Tayfun Bey’in liderliğinde arkadaşlarımızın oluşturduğu pazar hacmi, birçok faaliyet alanlarımızı derinleştirme ve geliştirme fırsatını sağladı. Özellikle Enerjisa Üretim ile Bandırma Enerji Üssü’nde planladığımız E-175 pilot projesi gerek şirketlerimiz gerekse Türkiye için çok önemli; zira bu proje ülkemizde yine bir ilk olacak.

Ülkeyi sadece satış pazarı olarak görmeyip burada istihdam yaratmak, tedarik zinciri oluşturmak, Ar-Ge çalışmaları yapmak, rüzgar enerjisinde bir başarı hikayesi yazmak adına oldukça önemli gelişmeler olmakla birlikte; bunların hepsi yerel pazarın öngörülebilirliği ile gerçekleşiyor. Hangi konuyu ele alırsanız alın, çıkış noktanız hep pazardaki öngörülebilirliğe ve devamlılığa dayanıyor. Geçmiş yıllarda YEKDEM, yerli katkı payları, YEKA’larla beraber devamlılığı görebilecek, gösterebilecek ve bunun altına imza atabilecek durumdaydık. Şu an geldiğimiz noktada, evet bir hacim var ama beraberinde birçok soru işareti de var…

Sektörde YEKA-4’ün geç kaldığına yönelik bir görüş var. Üretimini Türkiye’de yapan bir sektör öncüsü olarak, siz neler düşünüyorsunuz? Türkiye rüzgar enerjisi sektöründeki son durum nedir?

Arif Günyar:

YEKA-4’ün geç kalıp kalmadığıyla ilgili sorudan önce IGA, YEKA-1, YEKA-3 projelerinde ne olduğunu görmemiz gerekiyor. Buradaki portföyler ne olacak, doğru zamanlama için bunu anlamak gerekiyor ve şu an bunları bilmiyoruz. ENERCON olarak, YEKA konseptinin yapılabilir olduğunu, yapılabileceğini YEKA-2 ve YEKA-3’te görebiliyoruz. Elektrik fiyatlarının olabildiğince düşük seviyede tutulması, yerli sanayinin maksimum seviyede kalması hepimizin isteği ve bu anlamda YEKA’nın doğru bir konsept olduğunu düşünüyoruz. Ancak yerli aksam maliyetlerinin gerek ulusal gerekse uluslararası pazarda rekabetçi olabilmesi açısından sanayicilere sunulan teşviklerin artması ve yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Zira mevcut tedarik zincirinin ve ekosistemin devamlılığı için rekabetçi maliyetler ve istikrarlı yerli pazar hayati önem arz etmektedir.

Ayrıca Avrupa, geçtiğimiz yıl Wind Power Package’ı yayınlayarak Net Zero Industry Act sistemini oluşturdu. Bunun arkasında Avrupa’nın yenilenebilir enerji için planladığı ciddi sıçrama yer alıyor. Avrupa birkaç yıl içerisinde yenilenebilir portföyünü iki katına çıkarmayı hedeflerken, bunu da Avrupa’daki sanayi ile gerçekleştirmek istiyor. Bu esnada Türkiye´nin rüzgar sanayi merkezlerinden biri olma vasfını koruyarak yakın gelecekte Avrupa´ya ihracat hacmini yükseltebilmesi Türkiye ekonomisi için de önemli olacak.

Bu Makaleyi Paylaş
By Editör
Türkiye'nin alanında en özel yayınlara sahip medya grubu MONETA'nın sektörel dergi ve portallarının yönetimine katkıda bulunmaktayım. MONETA bünyesinde yeni nesil yayıncılık anlayışıyla içerik yönetimini geliştirmeye devam ediyoruz.
Yorum Yap