Türkiye’de yenilenebilir enerjinin geleceği

Anı Nil DEMİRBAĞ
Türkiye’de yenilenebilir enerjinin geleceği

Türkiye’de yenilenebilir enerjinin geleceği

Ülkelerin enerji politikaları özellikle 2000 yılından sonra yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımına yönelik olarak güncellenmektedir. Enerji bağımsızlığının giderek önem kazandığı, iklim değişikliği ile mücadelenin güçlendirildiği son yıllarda artık kurumsal şirketlerde enerji verimliliği, enerji tasarrufu kavramlarını daha sık kullanır ve üretim aşamalarında bu kavramların içeriğini doldurmaya çalışmaktadırlar. Politik-Jeopolitik ve toplumsal baskılar, pozitif bir etki yaratarak yenilenebilir enerjinin kullanımını yaygınlaştırmaktadır.

 

Biliyoruz ki dünyada ve özellikle yanı başımızda yaşanan savaşların asıl nedeni; enerji kaynaklarına erişim ve enerjinin nakledilmesiyle ilgili güvenlik kaygılarıdır. Ülkemiz bir enerji lojistik üssü olması yanında hidroelektrik, rüzgar, güneş, biyogaz, biyokütle, jeotermal enerji kaynakları açısından potansiyeli yüksek bir ülkedir.

 

RAKAMLAR NE DURUMDA?

2010 yılında Türkiye’nin toplam 49.524 MW olan elektrikteki kurulu gücü 2016 yılında 78.497 MW’a yükselirken yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı kurulu güç 34.084 MW’a ulaşmış , belirtilen toplam içindeki kurulu gücü ise yüzde 44’e kadar yükselmiştir.

Türkiye’de brüt teorik hidroelektrik potansiyel 433 milyar kWh, teknik olarak değerlendirilebilir hidroelektrik potansiyel ise 216 milyar kWh, ekonomik potansiyeli ise 150 milyar kWh/yıl olup yeni projelerle birlikte önümüzdeki yıllar daha da artış göstererek yaklaşık 170 milyar kWh/yıl’a ulaşacağı tahmin edilmektedir. Türkiye’nin teknik olarak değerlendirilebilir hidroelektrik potansiyeli dünya teorik potansiyelinin %1.5’u, Avrupa potansiyelinin ise %17.6’sıdır. Ülkemiz bu potansiyeli ile Avrupa ülkeleri içerisinde Rusya’dan sonra en büyük potansiyele sahip ikinci ülke konumunda olmasına rağmen bu potansiyelinin gelişim oranı açısından iyi bir durumda değildir. Türkiye’nin hidroelektrikte toplam 47.857 MW’lık potansiyele sahip olduğu görülmektedir. 2016 yılı sonu itibariyle toplam HES potansiyelinin %55.8’i geliştirilmiş ve 26.681 MW kurulu güç işletmeye alınmıştır. Toplamda mevcut kurulu gücün yüzde 34’ünü hidroelektrik santralleri oluşturmaktadır.

 

Türkiye’nin rüzgar enerjisinde ekonomik potansiyelinin 48.000 megavat olduğu tahmin edilmektedir. 48 bin megavatlık toplam üretim potansiyelinin ise 38.000 megavatının karada, 10.000 megavatının ise denizde olduğu hesaplanmaktadır. Türkiye bugün sadece karada sahip olduğu rüzgar potansiyelinin %15.1’ini kullanabilmektedir. Toplam rüzgar potansiyeli açısından bakıldığında ise bu oran sadece %12’dir. Toplam kurulu gücün %7.3’ünü rüzgar enerjisi santralleri oluşturmaktadır. Türkiye’nin elektrik üretiminde doğalgaz, kömür ve hidroelektrikten sonra rüzgar enerjisi 4’ncü sırada gelmektedir. 2016 yılında üretilen toplam elektriğin yaklaşık %5.6’sı rüzgar enerjisi santrallerinden sağlanmıştır.

 

Ülkemiz, coğrafi konumu nedeniyle Avrupa’nın güneş enerjisi kaynaklı elektrik üretim potansiyelinde en yüksek paya sahip ülkelerden birisi olmasına rağmen güneş enerjisindeki kurulu gücüne bakıldığında, sahip olduğu büyük potansiyelin altında kalan bir kurulu güce sahip durumdadır. Türkiye’nin güneş enerjisindeki mevcut kurulu gücünün tamamına yakınının lisanssız santrallerinden oluştuğu görülmektedir. 2016 yılı itibariyle Türkiye’nin güneş enerjisindeki kurulu gücü 832.5 MW, toplam güneş enerjisi santrali sayısı ise 1045 adet olmuştur. Türkiye’de lisanslı güneş enerjisi santrallerine yönelik kapasite tahsisi için ilk yarışmalar 2015 yılında yapılmıştır. Yarışmalar, toplam 600 MW’lık lisanslı güneş enerjisi santrali için gerçekleştirilmiştir.

 

Türkiye’nin son 15 yılda yapılan yatırımların etkisiyle birlikte hidroelektrikte sahip olduğu potansiyelin büyük bölümünü değerlendirdiği bununla birlikte rüzgar ve güneş enerjisinde sahip olduğu potansiyeli değerlendirmede gelişmiş ülkelerin gerisinde kaldığı görülmektedir. Türkiye, 2016 yılında yeni rüzgâr enerji santrali (RES) kurulumunda 1387 megavat (MW) ile Avrupa üçüncüsü oldu. Bu rakamla Türkiye’nin küresel yeni RES kurulumu ligindeki yeri ise yedincilik. 2016 yılında tüm dünyada 54 bin 600 MW’lik yeni rüzgar enerji santrali kurulduğunu da dünya adına güzel bir gelişme olarak aktarmak isteriz.

 

BAZI SORUNLAR

Rüzgar ve güneş enerjisinde bağlantı kapasite tahsislerinde yaşanan sorunlar ve sınırlamalar, lisans başvurularının sonuçlandırılmasının uzun sürmesinin rüzgar ve güneş enerjisi yatırımlarında karşılaşılan temel sorunlar olduğu görülmektedir. Türkiye’de güneş ve rüzgar enerjisinde var olan sorunların ortadan kaldırılması, yatırımların süreçlerini hızlandırıcı adımların atılması, güneş ve rüzgarda YEKA ihaleleri ile büyük ölçekli projelerin hayata geçirilerek yerli ekipman üretiminin arttırılması geleceğe yönelik yatırımları arttırıcı çok önemli adımlar olacaktır. Türkiye’nin yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarını devreye alması ithalatı cari açığı düşürerek ülke ekonomisine büyük katkı sağlayacağı gibi yaratacağı istihdam, katma değer ile önemli faydalar sağlamaktadır.

 

Aynı zamanda Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığının azaltılarak arz güvenliğinin sağlanmasının yolu da yenilenebilir enerji kaynaklarının kurulu güç ve üretim içindeki payının artmasından geçmektedir. Önümüzdeki yıllarda enerji depolama, güneş ve rüzgar enerjisi yatırımlarında düşen maliyetler dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de başta güneş olmak üzere yenilenebilir kaynak yatırımları ve bunlardan elektrik üretiminde hızlı bir artışı beraberinde getirecektir.

YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARININ KULLANIMI ÜSTÜN KAMU YARARI TAŞIMAKTADIR.

Stanford Üniversitesi’nin 2010 yılında yapmış olduğu bir çalışmaya göre Türkiye’nin 2050 yılında ki enerji karışımına 40 yıl boyunca inşaatta 183.724, işletmede ise 192.954 yani toplamda 376.678 kişiye yeni iş imkânı sağlayacaktır. 2050 yılı projeksiyonuna göre, ülkemizin %100 yenilenebilir enerjiye geçmesiyle birlikte her yıl temizlenen hava sayesinde ölümü engellenen kişi sayısı 19.100 kişi olacak ve bu nedenle meydana gelen ölümlerin önüne geçilecektir. Ayrıca; son 10 yılın ortalamasına göre elektrik üretebilmek için yılda 46.34 Milyar Amerikan Doları ithalat yapmaktayız.

 

Amerikan Rüzgar Enerjisi Örgütü’nün yaptığı araştırmaya göre 1 MW rüzgâr enerjisi konvansiyonel kaynaklara kıyasla yılda 1500-2000 ton karbondioksit salınımını engelliyor. Ortalama 40 MW bir rüzgar enerji santrali 60.000-80.000 ton karbondioksit salınımını engellemektedir. Dolayısıyla, yenilenebilir enerji yatırımlarının ve toplam enerji tüketimindeki payının artmasının ülkemiz enerji güvenliğine katkısı sadece dışa bağımlılığını azaltması çerçevesinde değerlendirilmemelidir. İklim değişikliği ve çevresel faktörler göz önünde bulundurulduğunda da önemli katkısı olduğu unutulmamalıdır. Belirtiğimiz hususlar birlikte değerlendirildiğinde yenilenebilir enerji yatırımlarının üstün kamu yararı taşıdığı ortaya çıkmaktadır.

 

SONUÇ OLARAK;

Türkiye, yerli ve milli kaynaklarını kullanırken enerji kardeşliği projeksiyonu üzerinden süreçlerini yönetmelidir. Yenilenebilir enerjinin yükselen değerleri dikkate alınarak yatırımların artması ve bu yatırım süreçlerinin sağlıklı yürütülebilmesi için mevzuatsal ve kurumlar açısından tüm hazırlıklar kolaylaştırıcı olarak ön plana çıkarılmalı ve risk teşkil eden tüm basamaklar değerlendirilerek yatırımların çevre ile uyumu geliştirilmelidir. Ülkemizin enerji bağımsızlığına yürüyüşünde ortaya çıkacak ihtilafların, konunun uzmanları tarafından çözümlenebilmesi içinde Çevre Mahkemelerinin kurulması gerekmektedir.

 

Av. Arsin DEMİR

Enerji Hukuku Araştırma Enstitüsü Çevre Hukuku Kurulu Başkanı

        İzmir Barosu Enerji Hukuku Komisyonu Sekreteri

Bu Makaleyi Paylaş
Yorum Yap