Köklü geçmişiyle yön verdiği rüzgar türbini üretiminde teknoloji liderleri arasında yer alan Enercon, 50’den fazla ülkede yer alan 58 GW’nin üzerinde kümülatif bir kurulu gücü sahip. Sektörün ülkemizdeki sanayileşmesinde öncü bir marka olan Enercon, Türkiye’de ise sayısı 1.100’e yaklaşan kurulu türbini ile rüzgar enerjisinin liderleri arasında. 2018 yılında YEKA odaklı gerçekleştirdiği yerlilik yatırımlarıyla; doğrudan sürüşlü jeneratör teknolojisini Türkiye’de üreten marka, bunun yanında YEKA şartnamelerini karşılayacak şekilde kanat ve kule gibi birçok ekipmanı da yerlileştirdi. Son olarak Enerjisa Üretim ile YEKA-2 ihalelerinin tamamını kapsayan 1.000 megavatlık dev bir projenin ortağı olan Enercon, proje için son teknoloji olan 4.2 megavatlık E-138 EP3 E2 türbininden ortalama 240 adet üretecek. Türkiye haricinde; Almanya, Polonya, Hindistan ve Çin gibi ülkelerde de üretim merkezleri olan Enercon, büyük projelerle güçlendirdiği Türkiye’deki üretimiyle global pazarda daha çok yer almayı hedefliyor.
YEKA-2’nin tamamını kapsayan dev projeye odaklı röportaj gerçekleştirdiğimiz Enercon Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika Bölgesi Genel Müdürü Arif Günyar ve Enercon Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika Bölgesi Satış ve Satış Sonrası Direktörü Tayfun Bayraktar; anlaşmanın ayrıntılarını, yerlilik hamlelerini, Türkiye’deki hedef ve beklentilerini Rüzgar Enerjisi Dergisi’yle paylaşıyor.
Rüzgar enerjisinin küresel markalarından biri olan Enercon’u tanıyabilir miyiz?
Enercon, 1984 yılında Almanya’nın Aurich şehrinde kurulan ve ürettiği rüzgar türbinleri ile rüzgar enerjisine hizmet veren bir firmadır. Bundan önceki dönemlerde rüzgar enerjisi türbini dışında birçok alanda Ar-Ge ve Ür-Ge faaliyetlerimiz olsa da ana işimiz rüzgar enerjisine karasal türbin üretmek ve bunu geliştirmek. Şu anda 50’den fazla ülkede 58 GW’nin üzerinde kümülatif kurulu gücü bulunan Enercon’un toplamda 13.500’ün üzerinde doğrudan çalışanı var. ENERCON olarak Almanya’nın yanı sıra Türkiye, Polonya, Hindistan, Çin gibi ülkelerde de üretim merkezlerimiz var. Son yıllarda rekabet seviyelerinin ciddi şekilde artmış olmasından dolayı üretim merkezlerimizi küresel ölçeğe yaymayı planlıyoruz. ENERCON kalitesini aynı seviyede tutarak ve maliyetlerimizi düşürerek, daha rekabetçi olmak için kendi fabrikalarımızın haricinde tedarik zincirimizi de globalleştirmeye ve bunu derinleştirmeye çalışıyoruz.
Değişik rüzgar hızlarına uygun olan ürün portföyümüzde; 800-900 kilovatlık türbinlerden 5.6 megavatlık türbinlere kadar seri üretim gerçekleştiriyoruz. En son WindEnergy Hamburg Fuarı’nda da lanse ettiğimiz 175 metre kanat çapı ve 6 megavat ya da üstü olacak bir güçle şu anda dünyanın en büyük türbinlerinden biri olan E-175 türbinimizi portföyümüze ekledik. Bu türbini 2024 ten itibaren Türkiye’de de göreceğiz.
Sektörün Türkiye’deki sanayileşmesinde öncü bir marka olan Enercon’un ülkemizdeki yapılanmasından bahsedebilir misiniz?
Enercon olarak Türkiye’de, 1997 yılında Türkiye’nin ilk santrali olan Çeşme RES’in türbinleriyle başlayan bir hikayemiz var. Türkiye’deki yapılanmamız 1999 yılında, türbinlerin onarım ve bakım hizmetlerini karşılamak için sektördeki ilk firma olan Enercon Servis şirketiyle başladı. Bunun yanısıra 2001-2002 yıllarında türbin rotor kanatları ve 2009 yılında türbin beton kulelerinin üretimi ile devam eden faaliyetlerimize, 2018-2019 yıllarında 4 megavat segmentindeki türbinlerin üretimini Türkiye’de derinleştirerek devam ettik. Şu anda jeneratör, kanat ve kule üretimini yaparak, Türkiye’nin en yerli türbinlerini üretiyoruz.
Türkiye’de 650 olan doğrudan istihdam sayımız, iş birliği içerisinde çalıştığımız partnerlikler ve yan üstlenicilerle beraber dolaylı olarak oldukça yüksek. Jeneratör, kule, kanat üretiminde yan üstleniciler ve iş birliği içinde çalıştığımız şirketlerle beraber Türkiye’de 250’nin üzerinde tedarikçi ve taşeronumuz bulunuyor. İstihdam rakamlarımız dolaylı olarak proje yoğunluğuna göre, 5 bin ila 10 bin kişiye kadar ulaşabiliyor.
Özetlememiz gerekirse; 1998 yılında Çeşme RES ile başlayan Türkiye’deki türbin kurma çalışmalarımız, 2022 yılı sonu itibarıyla 2.5 GW seviyelerine ulaşacak. 2022 sonunda Türkiye’deki kurulu türbin sayımız ise 1.100’ü bulacak.
YEKA-2 ihalelerinin tamamını kapsayan dev bir yatırım için Enerjisa Üretim ve Enercon arasında imzalar atıldı. Üreticisi olarak seçildiğiniz 1.000 megavatlık dev proje hakkında bilgi vererek, Enerjisa ile olan iş birliğinizden bahsedebilir misiniz?
2019 yılında YEKA RES-2 ihalelerine diğer katılımcılar ve Enerjisa Üretim ile rekabet içerisinde girdik. ENERCON olarak katılım sebebimizin ana motivasyonu, Türkiye’de yerlilik üzerine yaptığımız bütün stratejik yatırımların devamlılığını sağlamak üzereydi. Bu anlamda jeneratörü yerlileştirerek çok ciddi yatırımlar yaptık: Direct-drive yani doğrudan sürüşlü jeneratör teknolojisini Türkiye’de ürettik. Hem kendimiz hem de Türkiye açısından bu boyut ve ebatta bir jeneratör ilk defa yerlileştirildi. Jeneratörle beraber kanat ve kule gibi birçok ekipman da yerlileştirildi. Türkiye’deki bu yerlileştirme hamlelerimizin devamlılığı adına stratejik olarak girdiğimiz YEKA RES-2 ihalelerinde Balıkesir ve Muğla illerinin toplamda 500 megavatlık bağlantı hakkını kazandık.
Bu süreç içerisinde birçok yatırımcı ile görüştük. Enerjisa ile olan görüşmelerimizde; onların yerli bir türbin bulma hedefi, Enercon olarak bizim de türbin üreticisi ve sistem teknoloji tedarikçisi kalma hedefimiz ön planı çıktı ve böyle bir karşılıklı anlaşmaya vardık: Enerjisa Üretim kendi 500 megavatında Enercon türbinlerini almayı taahhüt ederken, biz de kendi 500 megavatımızın haklarını onlara verdik. Böylece diğer 500 megavatın da türbinlerinin tedarikini üstlendik. Bu iş birliği ile biz türbin tedarikçisi olarak yolumuza devam ediyor ve 1.000 megavatlık projenin türbinlerini üretiyoruz, Enerjisa da 1.000 megavatın işletmecisi ve yatırımcısı olarak devam ediyor. Bu sayede herkes kendi uzmanlığında çalışmaya devam ediyor.
Herkesin bir motivasyon kaynağı var ve Enercon olarak bizim motivasyon kaynağımız türbin geliştirmek, üretmek ve kurmak. Enerjisa’nın motivasyonu da olabildiğince yatırım yaparak yenilenebilir enerjide büyümek. Anlaşmamız bu bağlamda tam bir uyumla gerçekleşti.
Projede hangi tip türbinler kullanılacak ve türbinlerin özellikleri nelerdir? Toplam kaç adet türbin kurulması planlanıyor?
YEKA RES-2 ihalelerine uygun yerlilik oranında üretim yapmak için Türkiye’deki yatırımlara başladığımızda, özellikle direct-drive jeneratörün üretilmesinde E-126 ve E-138 türbinleri ile yola çıktık. E-138 türbinin 3.5 megavat olan E1 versiyonu, 2019 yılında üretilmeye başlandı. Daha sonra E-138 türbininde bir güncelleme oldu ve 4.2 megavata kadar çıktı.Türkiye’de E-138 türbininden şu anda 100’ün üzerinde kuruldu. YEKA-2’de de 4.2 megavatlık E-138 EP3 E2 türbinlerimizle ilerleyeceğiz. Bunlar; 81 metre, 96 metre ve 111 metre olan kule yüksekliği ile devam edecek. Bu türbin modellerinde hem proje hem de servis tarafında oldukça donanımlıyız. Türbinlerdeki yüksek bilgi birikimimiz de projelerin hızlı bir şekilde devreye girmesinde büyük bir avantaj sağlayacak. Toplam 1.000 megavatlık bu projede ortalama 240 adet E-138 türbini kullanılacak. Halihazırda ürettiğimiz bu türbinin jeneratörünü Ateş Çelik Fabrikası’nda, kanadını TPI’da üretiyoruz. Kule üretimini de birçok farklı alt yüklenicimiz üstlenmiş durumda.
Enerjisa Üretim projenin yatırım maliyetini 1.2 milyar dolar olarak açıkladı? Bu rakam hakkında neler söylemek istersiniz?
Buna proje özelinde bakmak gerekiyor: Enerjsa’nın ele aldığı toplam hacimden yola çıkarsak, doğru bir açıklama. Zira biz, projenin türbinle ilgili hizmet kısmını kapsayan taraftayız ama bunun yanı sıra pek çok konuda çalışmanın gerektiği böyle bir projenin toplam yatırım miktarı, tabi ki bu civarda olacaktır.
Enercon Türkiye olarak, bu devasa projeyi yatırım miktarından çok daha fazlası olarak görüyoruz; çünkü proje Türkiye’deki üretim bandının ayakta kalması ve devamlılığı adına oldukça önemli. Projenin yanı sıra bizim Türkiye’de üretmeye devam edip; hem Türkiye’deki projelerimize hem de yurt dışındaki projelere, bu aksamları Türkiye’de üreterek ihraç edeceğiz anlamına geliyor. Enerjisa’nın açıklamalarından yola çıkarak projenin 2026’nın ilk çeyreğinde tamamlanması hedefi bile, sadece bu proje özelinde 5 sene Türkiye’de üretmeye devam edeceğimiz anlamına geliyor. Bizim için de önemli olan bu: Türkiye için Türkiye’deki üretimimizin devam etmesi. Türkiye’de üretmeye devam edeceğiz ve burada can suyu olan YEKA projesinin haricinde ihracata da hızlı bir şekilde devam edeceğiz.
Proje ne zaman tamamlanacak?
1.000 megavatlık bir portföye baktığımızda, Enerjisa’nın açıkladığı ‘2026’nın ilk çeyreğinde tamamlanması hedefi’ oldukça önemli bir takvim. 4 ile yayılan ve farklı lokasyonlarda 10’un üzerinde proje için gayet iddialı olan bu hedef, bizi de motive ediyor.
İhale şartnamelerinde yer alan yerlilik koşulu ve bunun sektöre, bölgeye ve ekonomiye olan etkilerinden bahsedebilir misiniz?
2018 yılında Türkiye’deki üretim merkezlerimizin yatırım kararını YEKA hedefli olarak aldık ve tedarik zincirini oluşturduk. Yerlilik unsurlarını da YEKA’yı dikkate alarak geliştirdik. Özellikle maliyet ve kalite anlamında global standartlarda ve rekabetçi türbinler için çalışıyoruz. Enercon olarak Türkiye’yi sadece satış pazarı değil, üretim merkezi olarak görüyoruz. Enercon Türkiye olarak da globalde türbinlerimizin üretim yerleri belirlenirken; Türkiye’nin hem maliyet hem de kalite olarak rekabetçi yapısıyla ön plana çıkmasını için çalışıyoruz. Türkiye’deki bu fabrikalarımızda sadece YEKA için değil, global anlamda rekabetçi türbinler üretmek için çalışıyoruz. YEKA da bu hedefimizin sürdürülebilirliği için can suyu niteliği taşıyor. Enercon’un küresel ölçekte yıllık 3,5 – 4 gigavatlık kurulu gücü var. Enercon Türkiye olarak, bu güç için türbinlerin olabildiğince Türkiye’den gitmesini hedefliyoruz ve çalışmalarımızın odağını bu oluşturuyor.
Yerli üretim ile oluşturduğumuz istihdam ise fabrikalar ve alt yükleniciler gibi dolaylı istihdam olarak ele alındığında, özellikle projelerin yoğun olduğu dönemlerde 5 bin, 10 bin kişiye kadar çıkabiliyor. Elbette bu rakamlar birebir düşünülemez çünkü o fabrikalarda başka markalar için de çalışılabiliyor; ama Enercon Türkiye olarak günün sonunda, bütün tedarikçilerimizin ve alt yüklenicilerimizin ayakta kalmasındaki en büyük motor görevini üstleneceğimize eminim.
TÜREB verilerine göre Türkiye’de en çok kurulu türbini olan markalardan birisiniz. Proje tamamlandığında Türkiye rüzgar enerjisindeki konumunuz ve yakın gelecekteki hedefleriniz hakkında bilgi verebilir misiniz?
Enercon Türkiye olarak 2022 sonunda toplamda 2.5 GW’lik bir güce ulaşacağımızı öngörüyoruz. TÜREB’in istatistiklerinde yer almayan öz tüketim için kurmuş olduğumuz lisansız güçler de var. Toplam bir kıyaslama için bunu da ele almamız gerekir ve bu alanda da oldukça iddialıyız. 2022 yılını 2.5 GW’lik hedefimizle tamamladığımızda, sadece YEKA-2’yi de dahil edersek önümüzdeki yıllarda en az 3.5 GW’lik minimum güç ortaya çıkıyor. Bu yılı 2.5 GW’lik hedefimizle tamamladıktan sonra, önümüzdeki 4-5 yıl içerisinde Türkiye’deki toplam kurulu gücümüzü 2 katına çıkarmayı, yani 5 GW’ye ulaşmayı hedefliyoruz. Bu hedefler dahilinde YEKA-2’de olduğu gibi, YEKA-3’te de görüşmelerimiz devam ediyor. YEKA-3’e de aynı türbin modeliyle girebiliyoruz ve yönetmeliğin şartlarını sağlayabiliyoruz. Bunlara ek olarak, hibrit projeler ve kapasite artışlarıyla ilgili de çalışmalarımıza güçlü bir şekilde devam ediyoruz.
2022 yılının son aylarındayız. Firma olarak 2022 yılını nasıl geçirdiğinizi aktararak, 2023 yılı beklentilerinizden bahsedebilir misiniz?
Enercon Türkiye olarak 2022 yılını ortalama 260 megavat gibi bir kurumla kapatacağımızı öngörüyoruz. Özellikle kapasite artışı ve lisansız kurulumlarla birlikte 2023 yılında 200 megavatın üzerinde bir kurulum yapacağız. Firma olarak artık 2024 yılı hedeflerimizi planlamaya başladık. 2024 yılında gündemimizde YEKA-2 ve YEKA-3’ün yanı sıra, yine kapasite artışları, hibrit ve lisanssız projeler yer alıyor.
Türkiye’nin ‘2053 Net Sıfır’ hedefini değerlendirerek, projenin bu hedefe olan katkılarından bahsedebilir misiniz?
Geçtiğimiz günlerde düzenlenen Türk-Alman Enerji Forumu’nda, iki ülke arasında Yeşil Hidrojen Mutabakatı imzalandı. Yenilenebilir enerji kaynaklarınızı maksimum seviyede artırmanız gereken bu mutabakat, Türkiye için rüzgar ve güneşin maksimum seviyede artırılması anlamına geliyor. Bu hedefler Türkiye için önemli; çünkü Türkiye hem rüzgarı hem güneşi hem de diğer yenilenebilir kaynakları maksimum seviyede kullanabilecek bir ülke. Bu konuda oldukça zenginiz, yenilenebilir kaynaklarımızın iyi bir şekilde değerlendirilmesi ve efektif bir şekilde projelendirilmesi gerekiyor. Doğru projelendirme ile Türkiye’nin ‘2053 Net Sıfır’ hedefi oldukça gerçekçi. Bu potansiyelin içinde lisanssız üretim ve öz tüketim projeleri oldukça önemli. Enercon olarak bu tarz birçok projede yer alıyoruz ve pek çok pilot projeye imza attık. BOTAŞ’ın Silivri’deki projesinde Enercon türbinlerinin kullanılması buna en güzel örneklerden birisi ve Trakya Bölgesi’nde yer alan OSB’lerde birçok türbinlerimiz var. Hatta yenilenebilir enerji kaynağından faydalanarak, alanında dünyada bir ilk olan Boğaziçi Üniversitesi Sarıtepe Kampüsü’nde de kullanılan türbinimiz var.
Pandemi, savaş ve şu anda yaşanan enerji arz güvenliği problemleri yenilenebilir kaynaklara olan eğilimi hızlandırdı. Tüm dünya şu an yenilenebilir enerjiye hızlandırılmış bir şekilde adapte olmaya çalışıyor. Bu hızlanmanın kaçınılmaz olduğunu düşünüyoruz; çünkü pandemiyle beraber artık endüstrinin ana enerji kaynağının elektrik olduğu anlaşıldı. Türkiye, sanayide yenilenebilir enerji kullanılması konusunda doğru bir konumda yer alıyor. Küresel ölçekte öne çıkabilmek için ise mevzuat gibi adımların hızlı atılması gerekiyor.
Son birkaç yıl içinde yaşanan krizlerin enerji arz güvenliğine olan etkileri, artık yenilenebilir enerji hedeflerini romantik olmaktan çıkardı. Ülkeler enerjideki bağımsızlıkları kazanmak için yenilenebilir kaynaklara yöneliyorlar ve yenilenebilir enerji alanında Avrupa’da ilk 5’te yer alan Türkiye için ‘2053 Net Sıfır’ hedefi, oldukça gerçekçi. Bundan 15 yıl önce toplam 70 megavatlardan bahsederken, şimdi rüzgarda 12 gigavattayız. Ülkemizin potansiyeli için bu bile az; doğru bir planlama ve altyapı ile bu hedefler öne bile çekilebilir.
Rusya-Ukrayna savaşının rüzgar enerjisine çok ciddi yansımaları oldu. Sektör bu sorunları geride bırakabildi mi? Sektörün yaşadığı temel problemler nelerdir?
Savaş nerede ve hangi bölgede olursa olsun kötü bir şey fakat ülkemize yakın bir coğrafyada olması, çok daha fazla etkileyici. Bunun yanı sıra savaşın kaynakların; yani doğal gaz rezervlerinin ve ham maddenin yoğun olduğu bir bölgede olması otomatik olarak her şeyi etkiledi ve etkilemeye devam ediyor. Savaşla birlikte endüstrilerin mantalitesi tamamen değişti; tedarik zincirini güvenli bir şekilde koruyabilen, buna yönelik stratejik planlama yapan şirketler kazandı. Pandemiyle durabilen üretim bantları, savaşla birlikte aksayan tedarik zinciri ve ham madde, güven ve devamlılık unsurlarını ön plana çıkardı. Bunlarla birlikte yaşanan ve hala devam eden çip krizi, navlun problemleri gibi global sorunların olduğu ve çok iyi yönetilmesi gereken bir süreçteyiz.
Rusya-Ukrayna savaşından tüm dünyanın çıkardığı önemli dersler oldu. Ayakta kalabilmek ve sağlıklı bir şekilde günlük işleri yürütebilmek için yenilenebilir enerjiye odaklanmak zorunda olduğumuzu tekrar fark ettik. Fakat yenilenebilir enerjideki kararlar, ani bir şekilde yansıyamıyor. Örneğin, Avrupa’daki yenilenebilir enerjide büyüme öngörüyorsunuz ama bunu hemen anlık yaşamıyorsunuz çünkü izinler var. Projelerin izinleri başlayacak ve alınacak daha sonra inşa kısmına geçilebilecek ve bu da minimum 2 seneyi buluyor. Tabi bunların da öncesinde finans dünyasının buna hazırlanması gerekiyor.
Yenilenebilir yatırımlar nasıl hızlandırılabilir?
Eğer yenilenebilir enerji kullanımını hızlandırmak istiyorsak, bunun için pilot projeler yapmamız gerekiyor. Yenilenebilir enerjinin hep 5-6 yılı bulan, uzun süren işler olarak algılanmaması gerekiyor: Bir projenin 18 ayda sıfırdan yapılabileceğini gösterebiliriz. Biz türbin üreticisi olarak, kamuyla beraber çalışıp bunları nasıl daha fazla hızlandırabileceğimizi ele alıyoruz. Diğer taraftan finans dünyasıyla ilgili maliyetleri düşürebilmek için birçok fikir üretmeye çalışıyoruz. Özellikle yurt dışı kredi kullanımlarıyla alakalı mekanizmalarda örneğin, Hermes Kredisi’nin yapılandırmasıyla ilgili Almanya’daki ilgili kurumlarla görüşüp, öneriler sunuyoruz. Enerjide fiyatları düşürmek için maliyetleri azaltmak gerekiyor ve bu konuda da birçok mekanizmayı paralel düşünerek hareket etmek, çözüm üreten bir ekosistem oluşturmak zorundayız.
Sonuç olarak; yeşil hidrojen hedefine, net sıfır hedefine, enerjide bağımsızlık hedeflerine ulaşmanın arka planında ilk önce kurulu bir güce ulaşmış olmak yer alıyor. Pilot bir proje ele alındığı zaman doğru bir mekanizma ve altyapıyla bu projenin 18 ayda yapılabilmesi mümkün. 18 ay oldukça rekabetçi bir takvim fakat güneş için de rüzgar için de yapılabilecek bir süre.
Bu anlamda sektörün beklentileri nelerdir?
Yenilenebilir enerjiye olan iştah o kadar yüksek ki ilk defa özel sektör kamuyu bekliyor. Şu anda yatırım kararları herkesin masasında ve kamunun ilgili mevzuatı çıkarması ya da altyapıyı oluşturması bekleniyor. Enercon olarak biz önümüzü görebiliyoruz ama sektörün önünü görebilmesi için yeni lisansların ve yarışmaların açıklanması gerekiyor. Rüzgar enerjisinde faaliyet gösteren firmaların 1-2 yıl değil de, en azından 5 yılı görebilmesi gerekiyor. Sanayi için orta ve uzun vadede önünü görebiliyor olmak en önemli unsur. Burada Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği üzerinden verdiğimiz mesaj şu: Rüzgar sektöründeki devamlılık için her yıl 3 gigavat yenilenebilir kurulu güç oluşması gerekiyor. Sektörün 5-6 tane ana türbin tedarikçisi var. Bu firmaların şu anki sanayi altyapısı veya yıllık kapasitelerine bakıldığında her firmaya eşit derecede 3 gigavat dağıtıldığı zaman, herkesin yıllık üretim bandını dolduran bir kapasite ortaya çıkıyor. İç pazarda bunun sağlanması, türbin üreticisi açısından ana motivasyonu sağlayacaktır.
Türkiye; post pandemi, Rusya-Ukrayna savaşı, Avrupa’daki doğal gaz krizi gibi sorunların olduğu bu konjonktürde, yenilenebilir enerji alanında en önemli ülkelerden birisi ve bu alanda bir yıldız olacağını düşünüyorum.
Eklemek istedikleriniz…
İzinler, devamlılık ve firmaların önünü görme ihtiyacının yanı sıra, rüzgar enerjisi oldukça spesifik bir alan, neredeyse bütün mühendislik ana bilim dallarını içeriyor. Bu alanda çalışan yetişmiş bir insan gücü de kolay oluşmuyor. Rüzgarda faaliyet gösteren firmalar gençleri sektöre kazandırırken, çok güzel bir kariyer sağlamak, o altyapıyı oluşturmak, sektörde orta ve uzun vadede gelecek göstermekle de yükümlü. Sektördeki devamlılık ve firmaların önünü görebilmesi, bu açıdan da oldukça önemli.
Rüzgar enerjisiyle; ekosistem için ülke için çok güzel bir katma değer oluştururken, türbini kurduğunuz bölgeye de hayat veriyorsunuz. Bunu sektörün biraz daha uzak olduğu Doğu Bölgesi için konuşursak, Enercon Türkiye olarak Bingöl’de devam eden bir projemiz var, gelecek yıl Ağrı’da bir projemiz var. Rüzgarı artık oralara taşıdık ve bölgedeki teknik okullardan gençleri yetiştiriyoruz. Bu iş sadece tesisin kurulumu ile sınırlı kalmıyor, bakım-onarım hizmetiyle sürekli istihdam sağlıyor. YEKA-3’ler şu anda daha yoğun olarak Doğu Anadolu ve Karadeniz Bölgesi’nde yoğunlaşmış durumda. Rüzgar enerjisiyle birlikte bu bölgelere sadece karbonsuz elektrik değil; mühendislik götürüyorsunuz, know-how taşıyorsunuz ve yeni bir iş alanı oluşturuyorsunuz.