Ağır sanayi, kimya, denizcilik ve havacılık gibi karbondan arındırılması zor sektörleri karbondan arındırma kabiliyeti nedeniyle, yenilenebilir enerjiye dayalı veya yeşil hidrojen, küresel sıcaklık artışının 1,5°C ile sınırlandırılmasında çok önemli bir rol üstleniyor. Yeşil hidrojen özellikle sanayi sektörlerinde, yeşil amonyak, metanol ve çelik üretimi için temel bir ham madde olarak öne çıkıyor. Günümüzde önemli emtialar olan bu maddeler için üretimleriyle ilişkili emisyonların azaltılması en önemli öncelik haline geliyor. Yeşil hidrojen ve türevi emtiaların küresel enerji dönüşümündeki önemi göz önüne alındığında, küresel bir hidrojen piyasasının kurulmasına yönelik beklentiler yükseliyor. Bu nedenle birçok hükümet hidrojen kullanımını desteklemek için stratejiler, yol haritaları ve politika çerçeveleri geliştirirken, standardizasyon ve sertifikasyon bu piyasaların yaygınlaştırılması için temel yapı taşları olarak öne çıkıyor.
Farklı ülkelerdeki üreticiler ve tüketiciler arasındaki beklentilerin uyumlu hale gelmesine yardımcı olan uluslararası standartların kullanımı ve bunlara bağlılık, proje planlarının güvenilirliğini artırarak yatırımların riskini de azaltabiliyor. Sertifikasyon programları, tüketicilere satın aldıkları ürün veya emtianın belirli kriterleri karşıladığına dair güven veriyor. Bu programlar yeşil emtiaların gerçekten yeşil olduğunun garantisi olarak hizmet ediyor. ‘Yeşil’ emtialar ancak değer zincirleri gerçekten sürdürülebilir olduğu takdirde endüstriyel sektörlerde ve diğer azaltılması zor uygulamalarda emisyon azaltımını kolaylaştırmada faydalı olurken, sertifikasyon programları bunun sağlandığının kanıtlanmasına yardımcı oluyor.
Farklı ülke ve bölgelerdeki hükümetler ve düzenleyiciler, pazar gelişimleri için meşru olarak farklı öncelikler belirliyor. Bu öncelikler, geliştirilmekte olan sertifikasyon programlarında gördüğümüz farklı gerekliliklere de yansıyor; ancak bu durum uluslararası düzeyde zorlayıcı olabiliyor. Farklı ülkelerde ve bölgelerde farklı emisyon hesaplama metodolojilerine ve sistem sınırlarına (yani süreçle ilgili emisyonların hesaplanması gereken kapsam) sahip programlar ortaya çıktığında, standardizasyon farklılaşıyor ve tutarsız hale geliyor. Bu da düzenleyici gereklilikleri yerine getirmeyi amaçlayan üreticiler için idari maliyetleri artırıyor.
Bu alandaki mevcut uluslararası iş birliğinin odak noktası, sertifikaların ‘birlikte çalışabilirliğine’ doğru evriliyor. Bu sayede bir yargı alanında verilen sertifikalar, program özelliklerinin yeterince uyumlu olması halinde başka bir yargı alanında da tanınabiliyor. Uluslararası kuruluşlar ve hükümetler, programların birlikte çalışabilirliğini sağlamak için birlikte çalışma konusunda ilerleme kaydediyor; ancak şimdiye kadar bu ilerleme dar bir şekilde hidrojenin kendisine odaklanıyor.
Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı (IRENA) son raporunda, birlikte çalışabilirliğe yönelik bu çabaların türev sektörlere de genişletilmesi gerektiğini belirtiyor. Hidrojen için standartların metanol, amonyak, demir ve çelik gibi ilgili emtialar için olanları tamamlayabileceğini vurgulayan rapor, bu emtiaların uluslararası pazarların değer zincirlerinin karbonsuzlaştırılmasında hayati öneme sahip olacağını belirtiyor.
IRENA, düzenleyicilere ve sertifikasyon programı sahiplerine çeşitli eylemler tavsiye ediyor:
- Düzenleyici çerçeve tasarımı,
- Sertifikasyon programı geliştirme ve yönetiminin lojistiği,
- Uluslararası iş birliğinin değeri ve öncelikleri.
Karmaşıklığı azaltmaya yönelik çabalar, bu temel yeşil emtiaların üretimine yönelik projelerin yaygınlaştırılmasında büyüme sağlamak için çok önemli görülüyor. IRENA, çerçeve ve programların karşılıklı tanınması veya birlikte çalışabilirliğinin, yeşil hidrojen konusunda daha fazla uluslararası iş birliği yapan ülkeler için öncelikli olması gerektiğine vurgu yapıyor.